26 Temmuz 2010 Pazartesi

Mutlu Aşk Yoktur



Aşık icin aşık olunanın oldugu gibi, analizan icin de analist mutlak bir yanılsamadır. Analizanın zihninde analiste analizan tarafından bilinçdışı imgelemleri, duyguları ve çağrışımlarının etkisiyle yüklenen temsili bir analist imgesi vardir. Aşkta da aşık olunan, benzer bir mekanizmayla aşığın zihninde bir ideal imge olarak büyür.
Analizanın imgeleminde yarattığı analist de aşığın hayalinde yarattığı maşuk da olduklari varsayılan kişilerden bağımsız çoğu kez de alakasızdır. Analizan da aşık da bir hayale bağlanmıştır.
Bu bakışla değerlendirilince, her ikisi de aktarımdır. Arada tek bir fark vardir.
Birinin -analiz sürecindekinin- çözülmesi bize ruhsal bir cenneti vaadeder, diğerinin -aşk sürecindekinin- ömür boyu çözülmemesi.
Heyhat, gün olur aktarim çözülür, analiz de biter, aşk da..
Ve perde...

İlişkiler Atölyesi



(28 Mart 2010 Pazar, Cumhuriyet Dergi'de Dr Ayşegül Sütçü Yıldırım’la yapılan röportajdan alıntıdır.)

Dr. Yıldırım, ihtiyaçtan hareketle ilişkiler başlıklı bir atölye çalışması için yola çıktıklarını dile getirerek önce nedenlerini anlatıyor.

“İnsan ırkının devamı için ikili ilişki kurabilmemiz şart. Bu dürtüler yaşamımızın temel gerçeklerinden” diyor.
Günümüzde en çok şikâyet edilen düzgün bir ilişki kuramıyor olmak, ilişkileri sağlıklı yürütememek. Yıldırım, bu konuda öncelikle ihtiyaçları değerlendirmek gerektiğini söylüyor. “En doğal ve farkında olmadan yaptığımız şey ilişki kurmakken en çok şikâyetçi olduğumuz konu ilişki kuramamak ve ondan tatmin olamamak oluyor. Çağımız öyle hızlı ki, ruhlarımız bizi yakalayamıyor artık. Kalıp ilişkilere koşmak kolay geliyor. Hemen ona bürünmek istiyoruz. Bu da iç duygumuza, ihtiyacımıza, genetik kodlarımıza, bedenimize, ilişki kurma tarzımıza uymuyor.” 

Yıldırım, en çok da kendi ihtiyaçlarımızı fark etmeden bir ilişki ihtiyacı içine girdiğimizi dile getiriyor. Hal böyle olunca da çatışma başlıyor. Önce kendini tanımaktan ve bir ilişkiden ne beklendiğinden yola çıkmak gerekiyor. Böylece daha az hayal kırıklığı yaşanabilir. “Çok içine kapanık ve kırılgan bir toplumuz zaten. Böyle olunca da savunmalarla gidiyoruz ilişkilere. Aslında kendimiz olmayı da çok geç, hatta çok nadir tadabiliyoruz. O yüzden duygu, düşünce ve bedenimle dışarıya sunduğum davranışım ve toplum içinde kendimi konumlandırışımla kimim ben, sorusuna yanıt bulmalıyız. Bunu bilmeden, ben olmadan, biz olmak çok zor.”