6 Ağustos 2008 Çarşamba

Bireyselleşmenin Grameri



Hızla gelişen teknolojinin yeni yeni yazılmaya başlayan kuralları ve zaman kazandırması beklenirken paradoksal bir şekilde telaşımızı arttıran hızı sayesinde giderek bireyselleşiyoruz. Aynı paradoks hayatımızın her alanında var. Genişleyerek hızla büyüyen kentler birbirleri arasındaki mesafeyi kısaltırken, aynı kentin sakinleri arasındaki mesafe hem sürede, hem gözümüzde büyüyor. Pazar yerlerinin eş dostla çıkılan, pazarcılarla, pazarlıkçılarla birbirine sataşarak, atışarak, gülüşerek yapılan alışverişleri bitti. Şimdi daha çok insanı içerisine alabilecek büyüklükteki hipermarketlerde birinci tekil şahıslar ordusu olarak dolaşıyoruz elimizde birer alışveriş arabasıyla. Apartmanlarda birim arsa başına düşen insan sayısı arttıkça, aynı oranda çoğalıyor yalnızlığımız da. İletişim cepten, netten, webden herkese her an ulaşmamızı kolaylaştırdıkça artıyor bilgisayarın ve cep telefonunun başındaki tekilliğimiz.
Sohbetlerde “biz” demeyi unutalı çok oldu, “sen” demek ise şansa kalmış durumda. Eğer işteki, yoldaki, evdeki tekilliğimizden fırsat bulabilirsek belki “sen nasılsın bugün?” diyebiliyoruz en yakınımızdakilere bile.

Teknoloji devrinin bundaki etkisi yadsınamasa da bireyselleşmenin ne zaman nerede başladığını kestirmek kolay değil aslında. Antalya yakınlarında antik kalıntıları dolaşırken gördüğüm ve çok etkilendiğim tuvalet kalıntısından sonra sormuştum bu soruyu ilk defa kendime. Binlerce yıl önceki o insanların, tuvaleti yanyana açılmış deliklere oturarak bir oturma odasında sohbet edermiş gibi kullandıkları anlaşılıyordu. Besbelli ki o dönemde tuvaletler sosyal ortamlardı. İçeride yalnız olunması düşünülemezdi.

Bu sosyal tuvalet sistemi modern insana
günümüzdeki mahremiyet anlayışlıyla karşılaştırılamayacak kadar yabancı kalıyor. En sosyal ortamlarda bile tuvaletler tek kişilik yapılıyor yüzyıllardır. Bu öyle dünden bugüne değişebilecek bir tarz olmasa gerek. Bu bir inanışın, bir anlayışın, bir mimari üslubun ya da bir geleneğin değişmesinden çok daha derinde, adeta insanlığın geçirdiği bir başkalaşım gibi. Milyonlarca yıl önce kabileler halinde yaşayan insanoğlu bireyselleşmeye ilk mağaralara sığındığında başladı belki. Zamanla tekilliği seçtiği alanlar yavaş yavaş çoğaldı. Giderek modern dünyanın artan hızı tekilleşmenin hızına da yansıdı sanki. Düşünün birkaç bin yıl önce tuvaletlerde yalnız kalamayan, tuvalette yalnız olmaya ancak bir kaç bin yıl sonra ihtiyaç duyan insan, bugün çoklu bir tuvalet sistemini hayal bile edemiyor.
Oysa gerçekte, insan her dönemde insanî kaldı. Bugün tam da o en tekil olduğumuzu düşündüğümüz yerde, farkında olmadan yine tuvaletlerde verilen sigara molalarında sohbet ediyor insan, yine aynı paradoks.

Bu tekilleşme hızıyla yüzyıllar sonra ortak kullanılan hangi mekanlar kalacak insanlara acaba? Yok, hayal gücü yetmiyor. Öyle görünüyor ki bu da bugünden yarına bir değişim olmayacak. Ancak tekilleşmeye giden her değişim bir sonrakinin hazırlayıcısı olarak insanlığın yine derin bir başkalaşım geçirmesine yol açacak.
Yüzyıllardır sosyal ortamlardaki değişim bunca belirgin sürmekteyse de, bizim tanık olduklarımız ortak tuvalet sohbetinin çoktan kalkmış olduğu dönemlerin değişimi sadece. Yani başkalaşımları büyük değişimler olarak düşünürsek, başkalaşımların arasındaki daha küçük değişim birimleri farkedebildiklerimiz.
İnsanlık başkalaşırken insanın ihtiyaçları hep aynı kaldı. İnsan için değişimin her zaman bir bedeli oldu. Ortak tuvaletten tekil tuvalete geçiş başkalaşımının insanoğluna bedeli belki de birinci tekil şahısların ivmelenerek artan yalnızlığı oldu.

Oysa gerçekte, insan her dönemde insanî kaldı. Yalnızlığı giderek arttıkça, artan bireysellik cümlelerde “birinci tekil şahıs” olarak yer buldu. “Sen ne istiyorsun?” yerine “ben bunu istiyorum” denir oldu. Sohbetler “Nasılsın?” yerine “kötüyüm” ile başlar oldu. İnsan “nasılsın?” diye sormayı bıraktı ama sorulmayan o “nasılsın?” sorusunu cevaplama ihtiyacını bırakamadı. İkinci tekil şahıs gidince, birinci tekil şahıs yapayalnız kaldı.
Oysa gerçekte, insan her dönemde insanî kaldı. İnsan sosyal bir varlıktı ve bu kaçınılmazdı. Tekilleşme, bu kez paradoksal bir sosyalleşmeye zemin yarattı. Sanal sohbetler, sms mesajları, facebook’tan yazılan “Ali is... yemek yiyorum” cümleleri tekilleşmenin feryadı gibi birinci tekil şahsın “öteki”ne olan ihtiyacını bağırmaya başladı.
Kim bilir belki bu da bir diğer başkalaşımın öncülü olacak bir feryattır. Asıl soru şu: Bu kez başkalaşımın insanoğluna bedeli ne olacak? Bedel yalnızlıktan sıkılan, “sen” diyecek kimsesi olmayan insanın, ikinci tekil şahıstan umudunu kesip kendini üçüncü tekil şahıs olarak tanımlamak zorunda kalması olabilir mi acaba?


“Ayşegül is insanlığın bu kez ödeyeceği bedeli merak ediyor.”


Dr. Ayşegül Sütçü Yıldırım

4 yorum:

Unknown dedi ki...

İnsani duygularımız ve ihtiyaçlarımız tarihsel süreçte değişmese de tuvalet örneğinde bahsedilen eski gelenek, bize kabul edilemez bir durum olduğu hissi veriyor. Bu yazıyı okurken insanın çocuklukta aldığı eğitimin hayatında ne kadar belirleyici olduğunu düşündüm. Bir yerden bakıldığında hepimiz robotlar gibi programlanıyoruz. Karar algoritmamız öğrenme olgusuyla birlikte hayatımız boyunca değişse de çalışan algoritmanın kullandığı parametreler ilk değerlerine çocuklukta aldığımız eğitimle atılıyor. Bu parametrelerin yaşamımız boyunca uğradığı değişimler ise ilk atandıkları değerden pek uzaklaşamıyor.

Adsız dedi ki...

Gelişen teknoloji insan biliç altında yaptığı daralmaların nedeni konusunda uzun nutuklar atabilirim..ama senden ricam doktorluk.net sitesine gidip bir grup kurman..ayrıca hiçbir yerde sana ulaşılabilecek bir mail adresi yok..bloggerden bir site acacağına 3-5 kuruş verip lütfen kendine bir site aç..darma dağınık bir sürü yerde senle ilgili bölük pörçük bilgiler var..bir süre sonra bu dağılmışlığı toplamak zor olacak o nedenle kendine bir nokta seç "site kur"..Hatta doktorluk.net seni ısrarla istiyor..bunuda bil..

Adsız dedi ki...

Tuvaletlerin geçmiş dönemde paylaşıldığını hiç duymamıştım. Oldukça ilginç. Bu yazıyı okuyunca neden diye sordum kendi kendime. Çünkü tuvaletleri paylaşmak düzeyde ortaklaşacı veya komünal bir yaşam sanırım cazip edemeyeceğim bir yaşam biçimidir. Aşırı komünal düzeyde yaşamda bence insanın bireyselliğini her bakımdan öldürür. Bu defa toplumun baskısı öne çıkar ve bu baskı yüzünden kendi benliğimizden vazgeçebiliriz. Söylediğinizden çok daha öncelere avcı-toplayıcı döneme gelirsek ki bence oradaki yaşam biçimi bazı bakımlardan çok daha anlamlıdır: orada insan, avcı-toplayıcı dönemde, bireyseldi, elbette oradaki yaşam birçok bakımdan komünal unsurlarlarda vardı; ama bu komünal bizim anladığımız anlamda komünal bir yaşam değildi. Bireysel olmayı da içinde barındırıyordu. Bireysellik insanoğlunun var oluşu, onun benliğinin ortaya çıkması ile başlar. Kendi benliğimizi algıladıkça, onunla baş başa kaldıkça, kendimizin farkına vardıkça birçok bakımdan bu evrende yalnız olduğumuzu da hissederiz.

Adsız dedi ki...

Tuvaletlerin geçmiş dönemde paylaşıldığını hiç duymamıştım. Oldukça ilginç. Bu yazıyı okuyunca neden diye sordum kendi kendime. Çünkü tuvaletleri paylaşmak düzeyde ortaklaşacı veya komünal bir yaşam sanırım cazip edemeyeceğim bir yaşam biçimidir. Aşırı komünal düzeyde yaşamda bence insanın bireyselliğini her bakımdan öldürür. Bu defa toplumun baskısı öne çıkar ve bu baskı yüzünden kendi benliğimizden vazgeçebiliriz. Söylediğinizden çok daha öncelere avcı-toplayıcı döneme gelirsek ki bence oradaki yaşam biçimi bazı bakımlardan çok daha anlamlıdır: orada insan, avcı-toplayıcı dönemde, bireyseldi, elbette oradaki yaşam birçok bakımdan komünal unsurlarlarda vardı; ama bu komünal bizim anladığımız anlamda komünal bir yaşam değildi. Bireysel olmayı da içinde barındırıyordu. Bireysellik insanoğlunun var oluşu, onun benliğinin ortaya çıkması ile başlar. Kendi benliğimizi algıladıkça, onunla baş başa kaldıkça, kendimizin farkına vardıkça birçok bakımdan bu evrende yalnız olduğumuzu da hissederiz.