Yaşamınızın kontrolü kimde?
Yaşamınıza yön verirken iplerin ne kadarını kendi elinizde hissediyorsunuz?
Pek çoğunuzun yaşamımın kontrolü benim elimde değil, kaderime razı oluyorum dediğini duyar gibiyim. Elbette haklı tarafları var bu söylemin. Yeryüzünde gidişatımızı belirleyen bazı kontrol dışı etmenler olduğu doğru iklim, doğa olayları, sağlık sorunları, genetik özelliklerimiz gibi. Öte yandan ise pek çok etmen aslında tamamen kendi kontrolümüz altında. Kendi hayat senaryolarımızı kendimiz yazıyoruz. Senaryonun şimdiki sahnesinde neyi seçip neyi seçmediğimiz belirliyor bir sonraki sahneyi.
Yaşamımızın ilk yıllarından itibaren farkında olarak ya da olmaksızın sürekli seçimler yapıyoruz. Çocukluk yıllarımızda bile her ne kadar anne babamızın kontrolü üzerimizde olsa da, bilerek ya da bilmeden, içgüdüsel ya da bilinçli kendi seçimlerimizi yapıyoruz. Süt içmeyi ya da içmemeyi, uykuya peluş ayıcıkla ya da bez bebekle dalmayı, pembe pantolonu değil mavi eteği giymeyi farkında olmasak da kendimiz seçiyoruz. Giderek seçimlerimiz hayatımızın gidişatını daha fazla etkileyecek seçimler haline gelmeye başlıyor. Okuldaki ilk arkadaşımız, mahalledeki oyun arkadaşlarımız, kalbimizi çarptıran ilk çocukluk aşkımız tümüyle bizim seçimlerimizin birer ürünü, ve elbette bu kişilerle yaşadığımız ilişkiler ve deneyimler de özenle oluşturduğumuz benliğimizin ilk öncülleri.
Kim olduğumuzu akranlarımız arasından seçtiğimiz en yakın arkadaşlarımıza göre tanımlayarak büyüyoruz. Kimi özelliklerini seçip kendimize mal ediyoruz arkadaşımızın, kimi özelliklerini ise reddedip kendimizi ondan ayrıştıran yanlarımızı koruyoruz. Ergenlikte zirveye ulaşan bu akranla özdeşim, benzer giyim tarzları, benzer ilgi alanları, benzer konuşma tarzı ve mimikler gibi kimliğimizi oluşturan en ince ayrıntılara kadar varıyor.
Yaşamımız boyunca her an seçimlerle burun buruna kalıyoruz. En dikkat çekmeyecek seçimlerimiz bazen yaşamımızdaki en beklenmedik sonuçları ekliyor hayat senaryomuza. Diyelim ki bir on dakika daha uyumayı ya da evden daha geç çıkmayı seçiyoruz, A otobüsüne değil B otobüsüne biniyoruz ya da hiç istemediğimiz bir toplantıya bir uğrayayım diyoruz ve hayatımızın akışı değişiyor. Aradaki bağıntıyı bilmek de gerekmiyor hatta, hangi seçimin hangi sonuca ulaştığını ilk bakışta kestirmek çok zor.
Yaşayıp giderken hayatı, herşeyin hoş bir rastlantılar zinciri olduğunu da düşünebilirsiniz, kader olduğunu da... Aslolan ise seçimlerimizdir. Asıl rastlantı, seçtiklerimizi seçme anında olandır.
Karar almak için uzun zamana yayılmış bir düşünme ve olgunlaştırma süreci gereklidir genellikle. Vereceğimiz karar rastlantılara bırakılmayacak kadar önemlidir bizim için. Bence karar vermek karar almaktan farklı bir eylemdir. Karar alırken fikirler belli bir süreçte olgunlaştırılır, ancak son karar o tek karar anında verilir. İşte rastlantılar sadece o karar verme anında söz konusu olabilir. Aylarca düşünüp karar aldığınız bir konuda son anda fikir değiştirip aksi yönde karar verdiğiniz olmuştur sizin de. İşte bazen o tek anlık karar, yaşamın içerisinde biryerlerdeki o minik rastlantı sizi şimdiki siz yapandır.
Öte yandan o son andaki seçimler rastlantılardan çok bilinçdışı süreçlerin etkisiyle veriliyor da olabilir. Dil sürçmeleri nasıl ki bilinçdışımızın bize farkettirmeden bilince açılan delikleriyse, belki bu anlık rastlantılar da bilinçdışının kendini farkettirme gayretidir.
Belki de onun içindir kararlarınızda yüreğinizin sesine kulak vermenizin ya da ilk aklınıza gelenin doğru olduğunun söylenegelmesi.
Karar alırken olgunlaştırma süreci ne uzunlukta olursa olsun, kararınızı verirken bu rastlantılar ya da bilinçdışınız size oyunlar oynuyor olursa olsun ve bu karar anı seçimleri sizi hangi sonlara olaştırırsa ulaştırsın, engellemeyin kendinizi. Seçmek, seçerken diğer seçeneklerden ayrılabilmek olgunluktur. Karar vermek cesarettir. Tüm bunlardan önemlisi, seçimlerimiz ve kararlarımızın sorumluluğunu alıp, sonuçlardan bir başkasını, kötü kaderi, kör talihi ya da kara kedicikleri sorumlu tutmamaktır.
Hepinize karar anlarında tatlı rastlantılar diliyorum.
Görüşmek üzere.
Dr. Ayşegül Sütçü Yıldırım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder